dünden devam...
1990'LI YILLAR:
Bence bu döneme damgasını vuran ve ülkemizin gözü yaşlı yıllarının en acılı olaylarını barındıran süreci; P.K.K terör örgütünün ve onun ele başısı, bebek katili Aptullah Öcalan'ın Suriye dışına kaçışı ve yurt dışında yakalanarak ülkemize getirilerek yargılanmasıdır. Bu yargılanma sonucunda önce ölüm cezasına çarptırılan Öcalan, idam cezasının kaldırılmasıyla, daha sonra bu cezası ömür boyu hapse çevrilmiş ve İmralı adasında bu cezayı çekmeye başlamasıdır!
Ve ne yazık ki, 90'lı yıllar, Türkiye'ye çok fazla olumlu şeyler getirememiş, ülkemiz kazandığından, çok daha fazlasını kaybetmiştir…
Şimdi 90'lı yıllarda, ülke sınırlarımızın dışında yaşanan ama ülkemizi de yakından ilgilendiren ve etkileyen 1990-1991 Körfez Savaşı sürecine kısaca bir bakalım:
1990 – 1991 Körfez Savaşı:
İran – Irak savaşının 1988'de sona ermesinden sonra Saddam rejimi, Kuveyt'in kendisine ait petrolü çaldığını ve üretimi yüksek tutarak petrol fiyatlarının düşmesine neden olarak Irak'ı zarara uğrattığını ileri sürmüş ve bu ülkeye 50-80 milyar dolar civarında tahmin edilen borcunun silinmesini istemişti.
Bu konuda yapılan görüşmelerden bir sonuç alınamayınca Irak 2 Ağustos 1990'da Kuveyt'i işgal etti. Saddam Hüseyin'in Kuveyt'e karşı giriştiği saldırı ve işgal hareketinin tek bir hedefi vardı; o da, bu ülkenin zengin petrol rezervlerini ele geçirmekti!
Saddam, bu saldırısı sonrasında uluslararası güçlerin Kuveyt'teki, işgale son vermesi çağrılarını reddetti. Ret etmekle de kalmadı, 28 Ağustos 1990'da Kuveyt'i Irak'ın 19'uncu ili olarak ilhak ettiğini açıkladı! Irak, bu işgal hareketiyle dünyanın bilinen rezervlerinin, %20'sini ele geçirmişti. Bunun üzerine BM Güvenlik Konseyi 3 Ağustos'ta Irak'a Kuveyt'ten çekilmesi çağrısında bulundu ve 6 Ağustos'ta uluslararası düzeyde Irak'la ticareti yasaklayan bir karar aldı. Irak'ın Kuveyt'i işgali, Suudi Arabistan'a yönelik bir tehdit oluşturmuştu. Irak, Kuveyt'ten sonra Suudi Arabistan'ı da işgal edecek olursa; dünya petrol rezervinin yarısına yakını bu ülkenin eline geçmiş olacaktı. Bu kritik durum üzerine ABD ile Batı Avrupa'daki NATO müttefikleri olası bir saldırıyı caydırmak için hemen Suudi Arabistan'a asker sevk etmeye başladılar.
BM Güvenlik Konseyi, 29 Kasım 1990'da Irak'ın 15 Ocak 1991'e kadar Kuveyt'ten çekilmemesi halinde, kuvvete başvurulmasını öngören bir karar aldı.
Ocak 1991'e gelindiğinde, Saddam'a karşı oluşturulan koalisyonun bölgedeki askeri gücü 900 bin üzerinde kişiye ulaşmıştır. ABD 700 bin askerle bu gücün asıl ağırlığını oluşturuyordu; geriye kalan bölüm Birleşik Krallık, Fransa, Mısır, Suudi Arabistan, Suriye ve başka ülkelerin sayıca daha küçük askeri birliklerini kapsıyordu.
Irak'ın kendisine tanınan sürede Kuveyt'in işgaline son vermemesi üzerine koalisyon güçleri; 16-17 Ocak 1991 gece yarısı ABD öncülüğünde Irak'a karşı geniş çaplı bir hava harekâtı başlatıldı. Savaş boyunca süren hava bombardımanını izleyen birkaç hafta içinde; Irak'ın komuta ve iletişim altyapısı, elektrik üretim kapasitesi, havaalanları ve hava savunma sistemi, kimyasal silah ve nükleer araştırma tesisleri büyük ölçüde yok edildi.
23 Ocak 1991'de kara harekâtını deniz yönünden bekleyen Irak, petrol vanalarını açarak, Basra Körfezi'nin kuzeyini petrol kuyusu haline getirmiştir. 24 Şubatta ABD birlikleri ağırlıklı müttefik kuvvetleri; Suudi Arabistan'ın kuzeydoğusundan Kuveyt'in içlerine ve Irak'ın güneyine doğru geniş çaplı bir kara harekâtı başlattı. Müttefikler, üç gün içinde Irak direnişini çökerterek, Kuveyt kentini geri aldılar. Irak ordusunun Cumhuriyet Muhafızları isimli seçkin birliklerinin çoğu 27 Şubatta saf dışı bırakılmıştı. ABD Başkanı George Bush 28 Şubat'ta ateşkes ilan ettiğinde, Irak direnişi bütünüyle kırılmış bulunuyordu.
Savaş Sonrasında Irak'ta yaşanan gelişmeler:
Irak'ın Körfez savaşını kaybetmesinden sonra, Saddam yönetimini hedef alan halk ayaklanmaları ülkenin önemli bir bölümünü sarmıştır. Mart 1991 de başlayan, iki hafta süren ve Bağdat'a kadar sıçrayan Şii ayaklanması, Irak kuvvetlerince sert bir biçimde bastırılmıştır.
Ayaklanmalara karşı, Saddam Hüseyin yönetimin giriştiği sindirme hareketinin insanlık dışı uygulamaları, yeni bir uluslar arası bunalım yarattı. Toplu katliam korkusuyla Türkiye ve İran sınırlarına yığılan yaklaşık 1,5 milyon Kürt mülteci için BM şemsiyesi altında 'Huzur Harekâtı' adı verilen bir kurtarma operasyonu başlatılmıştır..
devam edecek...