Aslında yaşanan bu gelişmeye bir de şöyle bakılmalıdır! Sandıktan çıkan bu sonuçların tersi olsa; yani ‘’Hayır’’ oyları, ‘’Evet’’ oylarından %2,8 fazla çıksaydı; ülke yönetimini elinde bulunduranların YSK’nın almış olduğu, böylesine önemli bir oylamayı doğrudan etkileyen bu karara tepkisi, icraatları acaba nasıl olurdu? Oyların nasıl geçersiz olacağını belirleyen seçim yasasının ilgili maddesine, anayasa mahkemesinin bu yönde vermiş olduğu karara rağmen; YSK’nın oylamanın yapıldığı gün, bu yasa maddelerini görmezden gelerek almış olduğu bu kararı, bundan sonrasını, tabii ki yine hukuk belirleyecektir. Çünkü bu kararın iptali için ‘hayır’ cephesinin temsilcileri yargıya başvurmuştur. Ancak her ne yaşanırsa yaşansın; önemli olan bundan sonraki süreçtir. Ülkemizi yönetenlere, tüm partilere düşen ilk görev; ülkemizin önünde bekleyen devasa problemlerin öncelikle çözümüne yönelik olmalı, toplumsal mutabakat mutlak surette sağlanmalıdır. Bu mutabakatın yolu Anayasa’yı toplumsal bir mutabakat metnine dönüştürmekten geçmektedir. Halk oylamasına sunulan 18 maddelik bu anayasa değişikliğine/yeni yönetim biçimine; sandığa giden yurttaşlarımızın yarısına yakınının ‘hayır’ dediği göz ardı edilmemelidir. T.B.M.M görevinin başındadır. ‘Anayasa’yı toplumsal uzlaşı metnine’ dönüştürmek için zaman geçmiş de değildir; bunun için hala bir fırsat vardır. Gerçek olan odur ki: Tarih sayfaları; ‘’Atı alıp Üsküdar’ı geçenleri değil, Üsküdar’a geçip, çalınan atını geri alan Köroğlu’nu yazmıştır.’’ 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan halk oylaması sonucunda, parlamenter sistemin, güçler ayrılığı ilkesinin sonunu getirecek ‘’Evet’’ oyları az bir farkla da olsa ileride çıkmıştır. %51,4 evet, %48,6 Hayır… Pekiyi, ülke yönetiminde bulunan A.K.P iktidarı böylesi bir sonucu bekliyor muydu? Elbette ki hayır! Hem de akıl almaz bir propaganda gücü kullanmasına, ölçüsüz tehdit içeren söylem savaşlarına rağmen… ‘Parlamenter Demokratik Yönetim’ biçiminin ortadan kaldırılmasını hedefleyen; ‘’Türk Tipi Cumhurbaşkanlığı Sistemi’’ tanımlamasıyla halkımızın onayını sunulan anayasanın 18 değişik maddesi, çok az bir farkla kabul edilmiş olsa da; Hele ki, halk oylamasının yapıldığı gün sandıktan çıkan oy pusulalarında olması gereken mührün bulunmaması, yasal olarak bu tür oyların iptal edilme sebebi iken; ‘’YSK’nın’’ (Yüksek Seçim Kurulunun) o tarih saat grubu içinde almış olduğu bir kararla, bu tür oylar da kabul edilecektir görüşünün açıklanması; ortaya çıkan sonuç her ne olursa olsun, halkın ağırlıklı çoğunluğunun vicdanlarında kabul görmemiştir. Onun içindir ki; ‘’Galip Sayılır Bu Yolda Mağlup’’ deyiminin kullanılmasının yerinde olacağı kanaatindeyim. Ülkemiz son dönemde oldukça sıkıntılı, kritik bir süreç yaşamıştır. Ancak Türk Ulusu; vatanına, devletine, bayrağına, milletine olan vazgeçilmez bağlılığıyla, yaşanan tüm tehditleri bertaraf etmesini bilmiş; Devletimizin bölünmez bütünlüğünden, milletimizin birliğinden, beraberliğinden asla taviz verilmemiştir. Milletimizin çözüm bekleyen onca sorunu varken; İkili rakamlara ulaşan enflasyon ve işsizlik problemlerimize, Giderek büyüyen iç dış borç stokumuza, Dış ilişkilerimizde yaşanan onca sıkıntıya, Bir de üstüne üstlük giderek kutuplaşan toplum yapımıza rağmen, Milletimiz; yeterince öğrenemediği/açıklanmayan bir anayasa içeriğiyle; devletimizin yönetim biçiminin değiştirilmesini hedefleyen bir halk oylamasıyla karşı karşıya kalmıştır. Bu oylamayla amaçlanan; Asırlık bir çınar ihtişamıyla dimdik ayakta duran, parlamenter demokratik yapısıyla kök salan devlet yönetimimizin tek elde toplanması, ‘Türk Tipi Cumhurbaşkanlığı’ sistemiyle yer değiştirmesi /dönüştürülmesidir. Aslında bugün gelinen noktanın, gerçekleştirmek istenilenin ‘sessiz bir devrim’ olduğunu, bu sitemi halk oylamasına sunanların söylediğini de unutmamak gerekir. Bu halk oylaması öncesinde ülke sathında yaşanan gerçekler hepimizin malumudur. Bu süreçte miting meydanlarında, görsel - yazılı basında, sosyal medyada her ne yaşandıysa: Devletin tüm imkânlarının kullanılarak, yeni sisteme ‘evet’ denilmesini isteyenlerle; mütevazı olanaklarıyla bu görüşün karşısına çıkarak, ‘hayır’ ben demokratik parlamenter sistemden yanayım diyenler arasında geçmiştir. A.K.P iktidarı her ne kadar bu sonuçtan memnun görünmüşse de; özellikle 30 Büyükşehrimizden 17 tanesinin ‘’Hayır’’ demiş olması, sistemi tepe taklak etmek isteyen tarafı hüsrana uğratmış ama ‘’Evet’’ cephesinin arzu ettiği oy oranı da sağlanamamıştır. Bu sonuç; Ülke yönetimini elinde bulunduranların, güven kaybettiğini, halkımızın sorunlarına yeterince çözüm üretemediğini göstermektedir. Daha açık bir ifade ile A.K.P kadroları, bu kadroları destekleyenler, bu referandumda hiç de beklemedikleri bir sonuçla karşılaşmıştır. Önümüzdeki süreçte, özellikle 2019 yılında yapılacak seçimler öncesinde alınan bu sonuç; ‘’Hayır’’ tarafında yer alanları daha çok tedirgin ederek, önümüzdeki süreçte yapılacak yerel ve genel seçimlerin sonuç olarak çantada keklik olmadığının tedirginliğini yaşatacaktır. ‘’Evet’’ cephesinde yer alanlar ise; Anayasa referandumu öncesinde seçim meydanlarına, televizyonlara, yazılı ve görsel basına yansıyan bitmek tükenmek bilmeyen tehdit söylemlerinin, o bağırıp çağırmaların; hiç de korkutucu olmadığını görmüştür. Hala toplumun yarısının savunduğu parlamenter demokrasi sistemine gönül verenler; umudunu kaybetmeden, bu birlikteliği daha da güçlendirebilmek adına, ardında kenetlenmeye hazır bir lider arayışlarını sürdürebileceklerini anlamışlardır. Zafer, ya da başarının anlamı da, sevinci de dünden bugüne hemen algılanamaz… Hele ki; bu referandum oylama sonucundaki gibi durum karmaşık ve göreceli ise! Tarih sayfaları bu tarihi oylama öncesinde ve sonrasında yaşanan gerçekleri doğrusuyla da, yanlışıyla da mutlak surette yazacak, yapılan hiçbir şey gizli kalmayacaktır. O nedenledir ki; Referandum sonuçlarının açıklanmasının hemen ardından, %51,4’lük oy oranını iktidar partisinin başarısıymış gibi görerek; ‘’Atı alan Üsküdar’ı geçti’’ , ‘’Geçti Bor’un Pazarı, Sür Eşeğini Niğde’ye’’ demek ne kadar yanlış ise! %48,6 Oyu temsil eden ‘’Hayır’’ cephesinin başarısını da ana muhalefet liderine bağlamak, 2019 seçimleri için hemencecik bir ‘aday’ ismi telaffuz etmek o kadar yanlıştır! Kaldı ki; 16 Nisan Halk Oylamasının sayımı sürecinde yaşanan tartışmaların, kamuoyuna yansıyan gerçeklerin değerlendirmesini tabii ki, devam eden yargı süreci belirleyecektir.