MAZİDE KALAN TÜRKİYE… (7)

18.06.2022
Gazoz Kapakları: 60’lı yıllarda çocukların en sevdiği oyuncaklardan birisi de yuvarlak metal kenarları tırtıllı gazoz kapaklarıydı. O yıllarda özellikle bakkallar ve çay bahçelerinin önü, yazlık sinema bahçeleri, çocuklar için ganimet denecek ölçüde çok atık gazoz kapağının olduğu noktalardı. Bu kapaklar, çocuklar arasında oynanan yutma-yutulma olarak adlandırılan değiş-tokuş oyunlarında kullanılırdı. O dönemde en az bulunan kapak, değeri en yüksek olandı. Ankara, Olimpos, Yedigün, Çırçır, Çamlıca gazozları o dönemin efsanevi tatlarıydı… Ağlayan Çocuk: O dönemde pek çok mekânda, evlerimizin misafir odalarında, Otobüslerin, kamyonların arka, ya da varsa yan arka camlarında; ressamı belli olmayan 4-5 yaşlarında, mavi gözlü, gözlerinden yaşlar süzülen, kumral, kocakafalı, toramanca, boynuna kırmızı bir kaşkol bağlamış ve palto giymiş bir erkek çocuğu resmi vardı! Görenlerde bir acıma duygusu uyandıran bu portreyi; uzun yol şoförleri, evlatlarına olan özlemi biraz olsun dindirmek için astıkları düşünülmekle birlikte; pek çok yaşam mekânına böylesi bir fotoğrafın neden asıldığı konusu, hala bir muamma olarak ortada kalmıştır! Teneke Çöp Kutuları: 60’lı yıllarda, evlerdeki çöpler, atıklar günümüzde olduğu gibi siyah çöp poşetlerine konularak, çöp konteynerlerine atılmazdı. Çünkü ne böyle bir uygulama, ne de bu tür malzemeler vardı. Bunun yerine mutfaklarda lavabo altlarında duran, bakkallardan temin edilen dikdörtgen peynir, ya da zeytin tenekeleri kullanılırdı. Bu çöp kutularının iki yanında açılmış deliklere geçirilmiş kalınca bir tel bulunur, çöp kamyonunun geçeceği saat yaklaşınca, bu kovalar; evin önüne indirilerek, kapıların önüne dizilen diğer çöp kutularının yanına konurdu. Çok iyi hatırlıyorum, özellikle yaz aylarında karpuz, kavun kabuklarının atılması nedeniyle dipleri pas tutan bu tenekeler; tam çöp atılırken lehim yerlerinden açılarak bütün çöpler yere saçılırdı. Hem gayrı sıhhi ve hem de hiç hoş olmayan iğrenç manzaralar oluşurdu! Kurnalar: Eskiden evlerin banyolarında bugünkü gibi duşa kabin ya da jakuziler yoktu! Onların yerine banyolarda genellikle yekpare mermerden oyulmuş orta boyda kurnalar bulunurdu. Bu kurnaların oyuk olan hazne kısımları, yaklaşık 10-12 litre su alırdı. Yıkanacak şahıs, kurnanın yanına küçük bir tabureye oturur, musluktan hazneyi sıcak su ile doldurur ve hamam tası (çoğu kalaylı) adı verilen bakır, ya da plastik kaplar yardımıyla, kurnadan aldığı suyu üzerine boca ederek, yıkanma işlemini gerçekleştirirdi. O dönemin hamamları da çok ünlüydü. Bunlar arasında Kadırga Hamamı, Çemberlitaş Hamamı, Beyoğlu Ağa Hamamı ismen öne çıkanlarıydı…   Yelekli Takım Elbiseler: 60’lardan, 80’li yıllara kadar erkek takım elbiselerinin değişmeyen ayrıntılarından biri de, ceketlerin içine giyilen ve takım elbiselerinin aynı cins kumaşlarından dikilen yeleklerdi. Ben de 1968 yılında Samsun’da görev yaparken, böylesi bir takım elbise yaptırmış ve o dönemin modasına uymuştum. Bu yeleklerin sırtları ceket astarından yapılır ve iki yanında da cepleri olurdu. Bu ceplere sigara, çakmak ve köstekli saat konulurdu. 80’li yılların modasıyla birlikte bu yelekler de modanın dışında kaldı. Tek, tük bu tip yelekleri giyenlere de; ‘hacıağa’ denilirdi… Takma Kirpikler: Kadınlar; 60’lı yıllardan, 70’li yılların ortalarına kadar gözlerinin üzerinde takma kirpikler taşıdılar. Çoğunlukla gece davetlerinde kadınların peruk ve kirpik takma merakları 80’li yıllara kadar devam etmiştir. Kirpikler siyah renkli, upuzun ve uçları kıvrık olurdu. Takma oldukları uzaktan dahi anlaşılırdı Çok da itici olan bu kirpikler, küçücük suratlı kadınlarda fevkalade orantısız dururdu. Bu tür kirpikleri takan kadınlar, çevreden fark edilsinler diye sık aralıklarla gözlerini açıp kapatır, bu esnada takma kirpiklerinden birisi yere düşer ve çevresindeki insanlar bu takma kirpiği bulmak için o kadının etrafında pervane olurlardı. Bu durum aslında o kirpikleri takarak, şuh bir görüntüye kavuştuğunu sanan kadınların, karizmasının da yere düşmesiydi! Station (Steyşın) Ambulanslar: 1960 ve 1970’lerdeki, ambulanslar çoğunlukla Station vagon otomobillerden oluşurdu. Hepsi beyaz renkli olan bu araçların kapılarının üzerinde ve dış tavanlarında kırmızı renkli büyükçe bir ay resmi bulunurdu. (Günümüzün tam donanımlı tıbbi ekipmanları olan, içinde doktorları bulunan ambulansları düşündükçe o dönemin ambulanslarının, hasta naklinden başka ne işe yaradığını sorgulamak gerekir diye düşünüyorum…) Aracın tepesinde yanardöner uyarı lambaları ve canhıraş sirenleri bulunurdu. Ambulansın arka kapısı yukarıya doğru açılarak, sedye tavanı çok alçak olan arka bölümdeki raylar üzerinden sedye sökülüp çıkarılır ve hasta buraya yüklenirdi. Ambulansta bulunan hemşireler, bu bölümde hastanın yanında oturarak giderlerdi. Bu arada sedye, şoför mahalline kadar dayanırdı… Devamı yarın...
"Siyaset" Diğer Yazılar