Ancak 65 yıldır BM’lerde alınan kararlar ve son 10 yıldır da AB süreci ile ilgili olarak yapmış olduğum yukarıdaki değerlendirmelerim ışığında; 8.Eylül.2008 tarihinden beri devam eden Kıbrıs müzakerelerinin bu gün gelmiş olduğu noktaya baktığımızda:
Bir tarafta, Liderler arasındaki varılan mutabakatların kendisine neler kaybettirdiğini bilememenin endişesini yaşayan Kıbrıs Türk Halkı.
Diğer tarafta ise AB’ye alınmanın rahatlığı ve küstahlığı ile hareket eden Rum’lar vardır!
Bu güne kadar seçilmiş hiç bir Rum liderin hayır demediği/diyemediği Rum Ulusal konseyinin her dönemde açıklamış olduğu kararlar etrafında, Rum’lar topyekûn bir biçimde kenetlenmişlerdir.
Konseyin yapmış olduğu her açıklama sonrasında; davanın lideri rahmetli Sn Denktaş her defasında ne demiştir?
’’Rum Ulusal Konseyi, açıklamış olduğu bu kararlarla, Türkiye ve KKTC’ye adeta meydan okumaktadır!’’
Bugün de değişen bir şey yoktur!
Kıbrıs adasının AB’ye alınan güneydeki bu buçuk tarafı, 24.Nisan.2004 tarihinden beri meydan okumaktadır! AB’ye üye olduğu tarihten beri bu açıklamaları yapmaktadır!
Önemli olan adanın yarı buçuğunu temsil eden Güney Rum kesimine; onların anlayacağı diplomatik üslupla hak ettikleri yanıtı verebilmek, bu yanıtın içeriğini müzakere masasında da savunabilmektir.
Bunun yanı sıra; Rum Ulusal Konseyinin yapmış oldukları bu açıklamaların özeti ve Güney Rum kesiminin çözüm için öngördükleri, onlar için olmazsa olmazlar, şunlardır:
BM de alınan kararların öngördüğü şekilde iki toplumlu-iki kesimli federasyon temelinde tek devlete, tek egemenliğe, tek halka, tek vatandaşlığa, tek temsiliyete, tek ekonomiye dayalı olacak bir çözüm şekli kabul görecektir!
AB’ye üye olan bir ülkede, garantörlere ihtiyaç yoktur! Dolayısı ile garantörlük ve ittifak antlaşmaları feshedilmelidir!
Mevcut çözüm: AB ve BM üyesi olan sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamını ve anayasasının değiştirilmesi suretiyle iki eyaletli ve merkezi yanı güçlü bir federasyona dönüşmesini; bu çerçevede ülkenin, halkın, ekonominin ve kurumların yeniden birleşmesini öngörmelidir.
Varılacak çözüm, BM kararlarına ve sözleşmesine AB ilke ve değerlerine, AB hukukuna, insan hakları sözleşmelerine uygun olmalıdır.
(Tüm Rum göçmenler geri dönme ve eski mülklerini elde etme hakkına sahip olmalıdır!)
Rum Ulusal Konseyinin almış olduğu bu kararlar; Rum Ortodoks Kilisesi ve Yunanistan tarafından da desteklenmektedir.
Ve ne yazık ki, uluslararası camia da, bir şekilde bu önerilerin gerçekleşmesi yönünde Türkiye ve KKTC’ye baskılarını sürdürmektedir!
İşte tam bu noktada; özellikle Sevgili Kıbrıs Türk Halkına, Sevgili Gençlere seslenmek istiyorum:
Bugüne kadar Kıbrıs konusunda yaşanan ve yaşatılan gerçekler, daima senin adadaki yaşam hakkın ve geleceğin üzerine kurgulanan oyunlar ile sürdürülmüştür!
Gün gelmiş bu oyunlar, oynayanların ayağına dolanarak bozulmuş,
Gün gelmiş bu oyunlar, senin o yılmaz mücadele azmin ve vatanseverliğin ile önlenmiş,
Ve öyle bir gün gelmiş ki! Ata’larının emanetine sadakatle bağlı kalarak; Türk Milletinin bir parçası olmanın gururunu yaşadığın ‘O Gazi Topraklarda’:
Bu bağlılıktan asla vazgeçmeyen ana’lar, baba’lar, eşler ve çocuklar sayesinde; ecdadının sayesinde kendi devletini kurma onur ve gururuna ulaşılmıştır.
Bu gurur ve onur tablosunun adı: ’Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devletidir.’