“Tarih 28 Ekim 1923, günlerden Pazar… Ankara güzel bir sonbahar gününü yaşıyordu. Gazi öğlene kadar Meclis’te çalışmış, şimdi Çankaya’ya gitmek üzere ayrılıyordu ki, Meclis koridorlarında, kendisiyle görüşmek üzere bekleyen Kemalettin Sami ve Halit Karsıalan Paşalarla karşılaştı ama onları dinleyecek vakti yoktu. Kazım Özalp’e, paşaları akşam yemeğine, köşke getirmesini söyledi ve beraberinde İsmet İnönü ve Ali Fethi Okyar olmak üzere Çankaya’ya çıktı. Köşke geldiğinde, bu kez arkadaşları Ruşen Eşref Ünaydın ve Fuat Bulca’yı, bir konuyu görüşmek üzere kendisini bekler durumda buldu ve onları da yemeğe alıkoydu. Birazdan Kazım Özalp Paşa; Kemallettin Sami ve Halit Karsıalan Paşalarla birlikte Çankaya’ya geldiler. Sofraya işte bu konuklarla oturulmuştu ve yemek henüz başlamıştı ki, kısa bir süre sonra; Atatürk’ün kesin bir ifadeyle, “Arkadaşlar! Cumhuriyet’i yarın ilan edeceğiz” dediği işitildi. Masaya önce bir ölüm sessizliği çöktü, ardında da doğum taşkınlığı geldi… Herkes birbirini kutladıktan, ilk şok geçtikten sonra gözler Gazi’ye çevrildi. İyi ama bu iş nasıl olacaktı?” (Tırnak içerisine almış olduğum yazımın giriş bölümü, çok değerli yurtsever, akademisyen ve yazar; Sn. Orhan Çekiç’in ‘1938 Son Yıl’ isimli kitabından alınmıştır.) Evet, bundan tam 98 yıl önce devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal, ilk kez Cumhuriyet’in ilanını o gece duyurmuştu… Bir gün sonra, T.B.M.M’ de dönemin milletvekillerinin alkışları ve ‘yaşa, varol ‘ sesleri arasında Cumhuriyetin ilanı kabul ediliyordu. Cumhurun ilk Başkanı ise; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tü artık… Tarih 28 Ekim 2021 günlerden Perşembe… Yine mevsimlerden sonbahar, camdan dışarıya baktığımda; bu defa sisli bir sabaha uyanıyordu Çankaya… 98 yıl önce ‘Cumhuriyet’in’ ilk kez telaffuz edildiği o geceyi ve bugünlerin Türkiye’sini düşündüm bir an! Hür ve bağımsız yaşam hakkımız uğruna seve, seve hayatlarını feda eden yüz binlerce vatan evladı, nice isimsiz kahraman. Atamızın önderliğinde, milletçe bir ve beraber olmanın inancıyla, iman gücümüzle adeta yoktan var edilen, kan çanağında doğan bir vatan. Ay yıldızlı bayrağına, vatanına olan tutkusuyla bilinen, 2000 yıllık tarihiyle yer küreye kazınmış, tasada ve kıvançta daima bir ve beraber olmuş bir millet: Türk Milleti. Ulus- Devlet olmanın değeri ve önemi ile bugünlere taşınmış. Bayrağı, Atatürk’ü ve Çankaya’sı; Genç Türkiye Cumhuriyetinin simgesi olmuş, neredeyse bir asırdan bu yana dimdik ayakta. Yıllar sonra bugün; Çankaya’dan, o sisler arasından bir başka görünüyordu Ankara! 98 yıl öncesinin yokluk ve yoksullukları geride kalmış, sis yoğunluğunun arasından boy gösteren gökdelenler; ülkemizin ne kadar önemli mesafe aldığını gösteren bir gerçeği anlatıyordu adeta. 29 Ekim 1923’ten bu yana ülkemizde ekonomik, sosyal, bilimsel ve kültürel yönden çok önemli gelişmeler sağlanmış olup; Atatürk’ün işaret etmiş olduğu ‘muasır medeniyet’ yolunda çok önemli bir yol alındığı, ülkemizin her yanında belirgin bir şekilde görülmektedir. Atamızın göstermiş olduğu medeniyet yolunda yürümek, onun eserlerine sahip çıkmak, boynumuzun borcuydu, öyle olmalıydı. Bu yolda verilen tüm hizmetler ilmin ve bilimin ışığı ile aydınlanmalı; ülkemizin yarınları demokratik, sosyal, laik ve modern hukuk kurallarının uygulanmasıyla parıldamalıydı. Türk Milletinin karakterine en uygun yol haritası da buydu zaten. Ancak son dönemde ülkemizde ve bulunduğumuz coğrafyada yaşananlar, bilinen hususlar, dünyaya yeniden şekil vermenin peşinde olanların ülkemiz ve bölgemiz üzerindeki emperyalist çıkarları; bizi, ülkemizi bu yoldan döndürmek adına türlü senaryoları karşımıza çıkartmış, Türk Milletinin Ulus-Devlet yapısında önemli aşınmalar yaratılmıştır! Son Yüzyılın Dünya Lideri, Büyük Önder Atatürk; gerçekleştirdiği devrimleri ve gösterdiği gelişme yolunda ve Cumhuriyet ile taçlandırdığı bu devlette; Aşağıdaki gerçeklerle tarihe geçti, dünyaya örnek oldu: . TBMM’ni açarak, ‘halk egemenliğine dayanan bir devlet kurdu. . Hesap soran değil, hesap veren oldu. . Başkomutanlık yetkisi bile her üç ayda bir yeniden oylandı, onaylandı öyle verildi. . Mareşaldi, emekli, olunca bir daha üniforma giymedi. . Gücünü silahtan değil, halkın sonsuz sevgi ve güveninden aldı. . Daima halkın arasına katıldı, halktan biri oldu, bundan çekinmedi. . Çoğu kez gösterdiği adayları Meclisin onaylamadığı oldu, saygıyla karşıladı. . TBMM’ni fesih etme yetkisi yoktu. . Çok partili düzene geçilmesi için çok uğraş verdi, çok çalıştı. . Ölünceye kadar, ulusu ve vatanı için nefes aldı. Yoktan bir ulus, yoktan bir devlet yarattı. . Barışı yalnız kendi ulusu için değil, tüm insanlık için önemsedi. . ‘’Savaş, mutlak bir zaruret olmadıkça cinayettir.’’ Diyen tek askerdi. . Savaş paktları kuran bir ‘diktatör’ değil, barış paktları kuran bir devlet adamı oldu. . Emperyalistlere karşı savaştı, emperyalistlerden en büyük saygıyı gördü. . Bağımsızlık mücadelesi veren tüm sömürgelere umut ışığı oldu. Tarih 28 Ekim 2021 Perşembe… Sis dağılmış, Çankaya’yı aydınlatan günün ilk ışıkları, Çankaya köşkünün penceresine de yansımıştı. Adeta 98 yıllık Cumhuriyet; o mucizenin sahibini arıyor gibiydi! O Gök Gözlü, Boz Yeleli, Sarışın Kurt orada yoktu ama adını ilk kez Çankaya’da telaffuz ettiği, kurduğu Cumhuriyet hala dimdik ayaktaydı. Hem de özellikle türlü açılımların, teslimiyetlerin, dönüşümlerin var olduğu günümüz Türkiye’sinde onca yaşananlara rağmen! Cumhuriyet Bayramımızı kutlamaya 1 gün kala Ankara’daydım. O sabah; sis perdesinin örttüğü gün aydınlanmış, son dönemde bilinen ve yaşadığımız tüm ayıplarla yüz, yüze kalmıştım! Havuz medyası her gerçeği pembe yalanlarla süsleyerek manşet yapsa bile! Çevresi ateş topu, içeride insanları ekonomik sıkıntılarla boğuşan bir Türkiye vardı gerçekte. İçim acıdı. Biz ne yapmıştık, neler yaşamış, nasıl gelmiştik bu günlere? Özellikle son dönemde yaşananları, nasıl anlatacaktık gelecek nesillere? Yüce Atatürk; bu ülkeyi bu günleri görelim, yaşayalım mı diyerek emanet etmişti bizlere? O’na, O Asrın Liderine Yüce Atatürk’e, son dönemde ‘diktatör’ bile dediler! Ama diktatörlerin çoğunun mezarlarının yeri bile bilinmezdi ki! Sandılar ki! Bu benzetmeyle onu küçültüp, yok edecekler! Ama göz ardı ettikleri gerçeği hala kavrayamadılar! O’nun mezarı ‘Anıt Kabirde’ olsa da; O, emaneti olan tüm devrimleriyle daima Türk Ulusunun ezici bir çoğunluğunun beyninde, kalbinde yaşıyordu ve hep orada kalacaktı. O nedenle Atatürk’ün heykellerini yakıp, yıkan. Ay Yıldızlı Bayraklarımızı gönderinden indirip, ayakları altına alan hainler; milletimizin yüreğinde yer etmiş ‘Atatürk, Bayrak ve Vatan Sevgisine’ ne yaparsa yapsınlar erişemezler, yok edemezler. Şurası unutulmamalıdır ki! Bu ülke üzerinde türlü oyunlar peşinde olan ne emperyalistlerin, ne de onların bu aziz vatan topraklarının orasına, burasına yuvalanmış; şimdilerde kafalarını inlerinden çıkarıp, dişlerini göstermeye çalışan hainler ve onun kuyrukları; Ne Atatürk’ü, ne de onun en büyük eseri Cumhuriyet’i yok edebilirler. Tarih 28 Ekim 2021, günlerden Perşembe… Artık gün batımı Sonbaharın hüznüyle birlikte kaplamaktaydı Ankara’yı… Günün son ışıltıları gitmeden önce bir kez daha uğradılar Çankaya’ya… Gazi, orada yoktu… O mucizenin yaratıcısı orada olmasa da, silinmeyen/silinemeyen tüm yaşanmışlıklarıyla tarihe yazılanlar tüm gerçekler oradaydı. Cumhuriyet, ilk kez 98 Yıl önce, O gece Çankaya’daki ‘Cumhurbaşkanlığı Köşkünde’ açıklanmıştı. Tarihe kazınan gerçek oradaydı ama Çankaya Köşkünün Cumhurbaşkanlığı sıfatı, şimdilerde ‘Ak Saray’ denen, bir başka mekâna taşınmıştı. Günün son ışıltıları; mahzun ve hüzünlü, gecenin karanlığında kayboldular… (Cumhuriyetimizin 98’nci yıl dönümü kutlu olsun. Yaşasın Cumhuriyet)