10’LARIN İZLERİYLE TÜRKİYE (42)

19.03.2024
...dünden devam

İdam cezası alan İhtilalcilerin avukatları, T.B.M.M Dilekçe Karma Komisyonu’na başvurarak, ölüm cezalarının, müebbet hapse çevrilmesi için özel af talebinde bulunmuşlar, ancak reddedilmiştir.

Karar verildikten sonra 26 Haziran 1964’te saat 03.30’da Fethi Gürcan’ın, bir hafta sonra da Talat Aydemir’in cezaları infaz edilmiştir.

20 – 21 Mayıs 1963 olaylarından sanık olan 1459 Harbiyelinin yargılanmasına 13 Haziran 1963’te başlanmıştır. 1459 sanıktan 75’i 4 yıl 2 ay, 91’i 3 ay hapis cezasına mahkûm olmuştur.

11 Eylül 1963’te beraat eden 1293 öğrenciye izin kâğıtları verilerek, askeri araçlarla grup, grup şehre sevk edilmişler ve okulla ilişikleri kesilmiştir.

(Bu süreç yaşanırken ben Kuleli Askeri Lisesinde öğrenciydim. Öncelikle Harbiyeli ağabeylerimizin, askeri araçların içerisinde okula getirilişleri ve sonrasında “Alaya çıkarılışlarını,”(askeri okulda başarı gösteremeyenlerin kıtaya gönderilmesi…) büyük bir hüzünle izlemiştim.

Çünkü onlar suçsuzdu. Ama Harbiyeli ruhunu taşıyan bu subay adayları ve subay çıkan öğrenciler, komutanlarının vermiş oldukları emirleri; yanlış ve yanlı da olsa; büyük bir sadakatle yerine getirmişlerdi…)

Harbiye ile ilişkileri kesilen 1963 ve 1964 Harp Okulu Devresi; yeniden Okula dönebilmek için Danıştay’a başvurmuşlarsa da, bu başvuruları kabul edilmemiştir.

   Sonuç olarak:

Talat Aydemir ve arkadaşlarının 22 Şubat ve 21 Mayıs ihtilal teşebbüsleri başarılı olamamıştır.

Çünkü ülkemizde ihtilal girişimini gerektirecek bir durum olamadığı gibi iddia edildiği şekilde Atatürk ilkelerinden herhangi bir sapma da olmamıştı. Bu girişimler hiyerarşik düzen içinde olamamış, sadece 27 Mayıs 1960 ihtilalinde umduğunu bulamayan, belirli bir grup subay ile sınırlı kalmıştır… (Kaynakça 16: TBMM Tutanak dergisi ve dönemin gazeteleri…)

50’li ve 60’lı yıllarda, Kıbrıs’la ilgili ilk işittiğim, gazete haberlerinde ilk sayfadan okuduğum haberler de hep aşağıdaki slogan öne çıkardı:

“Ya Taksim Ya Ölüm!”, “Kıbrıs Bizim Canımız Feda Olsun Kanımız! “

Yıl 1963’ün sonlarıydı. O dönemde Kuleli Askeri Lisesi 2’nci sınıf öğrencisiydim. Evimiz hala Beyazıt’taydı ve ben her hafta sonu Cumartesi sabahları Çengelköy iskelesinden bizleri Sirkeciye taşıyan vapura binerek evci iznine çıkıyordum.

Yine Sonbaharın soğuk bir hafta sonunda Sirkeci’ye yanaşan vapurdan indiğimizde Galata köprüsünden, Karaköy’e doğru yürüyen bir kalabalığın, yukarıda ki cümleleri haykırdığını işitmiştim…

Neler oluyordu İstanbul sokaklarında? Bu düşünceler içerisinde evime geldiğimde, evdeki Hürriyet Gazetesinin ilk sayfasından vermiş olduğu haberlerde; Kıbrıs Adasında yaşayan soydaşlarımıza, Rum’ların çok kötü davrandıklarını, katliamlar yapıldığı ve adada ki durumun hiç de iyi olmadığını okudum.

O anı dün gibi hatırlıyorum… Bu nasıl bir şey diye düşünmüştüm. Benim yıllarca aynı semtte oturduğum ama hiç de öyle tanımadığım Rum’lar, Kıbrıslı Türk’lere neden böyle davranıyor, böylesine bir vahşeti neden yaşatıyorlardı ki?

Daha birkaç yıl önce askeri ortaokul yıllarımda Heybeli Adada geçirdiğim yaz tatillerim ve orada oyunlar oynadığımız adalı arkadaşlarım geldi aklıma, içim bir tuhaf oldu!

Neden böylesi bir durum yaşanıyordu acaba?

Ama yıllar öncesinde de 6-7 Eylül 1955’de de benzer bir olayı, bizler İstanbul’da onlara yaşatmamış mıydık? Şimdi de onlar bunun intikamını mı alıyorlar diye düşünmeden yapamamıştım!

devam edecek...
"Siyaset" Diğer Yazılar