KIBRIS, VATAN TOPRAĞIMIZDIR

08.01.2018
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti; kuruluş anayasasında da belirtildiği gibi egemen bir devlettir. Meclisiyle, devletin tüm kurumlarıyla 34 yıldan beri dimdik ayaktadır. 
 Son dönemde; K.K.T.C devletinin Dışişleri Bakanı Sn. Tahsin Ertuğruloğlu’nun “Artık uluslararası tanınma için çalışmaya başlamanın zamanı geldi” sözlerini değerlendirecek olursak:
 Bu sözler; Kıbrıs Milli Davamızın haklılığına inanmış, KKTC’nin egemen bir devlet niteliğiyle yaşaması için çalışan bir siyasetçinin önemli bir görüşüdür. 
  Ayrıca son müzakere sürecinin, her dönemde olduğu gibi Rum tarafının baltalamaları nedeniyle başarısızlıkla sonuçlandığını unutmamak gerekir.
 1968 yılından bugüne devam eden Kıbrıs Müzakerelerinde Rum-Yunan ikilisi hiçbir zaman adanın Yunanistan’a bağlanmasından (Enosis) vazgeçmemiştir; vazgeçmeyecektir..!
 Bu yıl 28 Ocak’ta yapılacak GKRY başkanlık seçimi sonrasında Rum yönetiminin başına hangi Rum siyasetçi gelirse gelsin; yeniden başlaması öngörülen müzakerelerin hedefi onlara göre yine ‘Enosis’ yönünde olacaktır.  
 Rum – Yunan ittifakının Kıbrıs’ı bir Yunan adası yapma hedefi değişmemiştir. GKRY,  K.K.T.C ile gerçek bir federasyon çerçevesinde eşit kurucu ortak olarak, iki eşit halk temelinde, iki kesimli bir coğrafî zeminde yaşamayı hiçbir dönemde içine sindirememiştir. Böylesi bir çözüm hiçbir zaman olmayacaktır. Bu önemli gerçeğin yanı sıra;  
 BM Güvenlik Konseyi’nin tek yanlı tutumu,  AB’nin maksatlı-yanlış politikalarıyla Kıbrıs sorununun  müzakereler zemininde kalıcı bir çözüme ulaşmasının mümkün olmadığı tüm çıplaklığı ile ortadadır.
BM Güvenlik Konseyinin:
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasına aykırı olarak sadece Rumlardan oluşan bir kabineyi, “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin; Kıbrıs Türk halkını da temsil eden “hükümeti” olduğunu varsayan 4 Mart 1964 tarihli 186 sayılı  kararı kabul ederek, Kıbrıs Türk halkını uluslararası plânda tecrit etmesini;
 2004 yılında yine BM Genel Sekreterinin adada öngörülen çözüm için her iki tarafa da sunmuş olduğu adı ‘’Annan’’ ama içi Kıbrıs Türk Halkına kurulmuş tuzaklarla dolu bu plana dahi Türk tarafı ‘evet’, Rum tarafı ‘hayır’ demesine rağmen Rumların AB’ye hukuksuz bir şekilde üye yapılmasını da dikkate aldığımızda; 
1963 yılından beri, hala uluslararası tecrit şartları altında yaşamakta olan Kıbrıs Türk halkının (de-facto) milli iradesiyle kurmuş olduğu K.K.T.C’nin Türkiye’den başka devletler tarafından da tanınmasını talep etmekten başka bir çare kalmamıştır.
 Esasen bu husus, KKTC ve Türkiye arasında istişare yoluyla belirlenecek, bu sürecin nasıl uygulanması gerektiğine yetkili makamlar karar verecektir.
 K.K.T.C’nin özerk bir yapıyla Türkiye bağlanıp, bağlanmaması konusuna gelince;
 Böylesi bir karar için Kıbrıs Türk Halkının ne söyleyeceği, vereceği karar önemlidir. Ancak KKTC ile Türkiye arasında Monaco veya Cebel-i Tarık modelleri esas alınarak özerk bir yapının hayata geçirilmesi durumunda; böylesi bir gelişmenin uluslararası camiada Türkiye’nin KKTC’yi ilhak için attığı adımlar olarak değerlendirilebileceği göz ardı edilmemelidir. 
  Hele ki Kıbrıs adasının stratejik önemi, çevresindeki enerji kaynaklarını göz önünde bulundurduğumuzda, bu konunun Türkiye aleyhine istismar edileceği şüphe götürmez bir gerçektir. 
 Günümüzde yaşananlara, ulusal güvenliğimize yönelik iç ve dış tehditlere, tehlikelere bakıldığında; bu kritik dönemde birden fazla cephede mücadele eden ülke konumunda olduğumuz da unutulmamalıdır. 
 Dolayısıyla Kıbrıs milli davamızda bugün gelinen noktanın iyi analiz edilmesi, bundan sonra atılacak adımların K.K.T.C’nin tanınması yönünde olması gerekir.
 Çünkü Kıbrıs, vatan toprağımızdır.

"Kıbrıs" Diğer Yazılar