Önce Vatan (25)

01.07.2021
Devletimizin kurucusu Büyük Önderimiz Atatürk, Türk aile yapısı hakkında şunları söylemiştir:   ‘’Atatürk; bu konunun önemini fark etmiş ve bütün uygulamalarını bu paralelde yapmıştır. Bu nedenle de kadının iyi eğitilmesinin, sosyal yaşamda aktif rol almasının Türkiye’nin sosyal yapısında sağlayacağı yararları şu sözleri ile çok güzel ve açık olarak ifade etmiştir:  “Şunu söylemek istiyorum ki, kadınlarımızın umumî vazifelerinde üzerlerine düşen hisselerden başka kendileri için en ehemmiyetli, en hayırlı, en faziletli bir vazifeleri de iyi anne olmaktır. Zaman ilerledikçe, ilim geliştikçe, medeniyet dev adımlarıyla yürüdükçe, hayatın, asrın bugünkü gereklerine göre evlât yetiştirmenin güçlüklerini biliyoruz. Anaların, bugünkü evlâtlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için gerekli özellikler taşıyan evlât yetiştirmek, evlâtlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak, pek çok yüksek özelliği şahıslarında taşımalarına bağlıdır. Bu sebeple kadınlarımız hatta erkeklerden daha çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar. Eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa böyle olmalıdırlar.” İzmir Kız Öğretmen Okulu’nun açış konuşmasında aynı hususu şu sözleri ile vurgular:  “Türk kadınının vazifesi, Türk’ü zihniyetiyle, bazısıyla, azmiyle muhafaza ve müdafaaya kadir nesiller yetiştirmektir.” “Sosyal hayatın kaynağı aile hayatıdır. Aile izaha lüzum yoktur ki kadın ve erkekten kuruludur” diyen Atatürk;  “Medeniyetin esası, terakki ve kuvvetin temeli aile hayatındadır. Bu hayatta fenalık muhakkak içtimaî, iktisadî, siyasî aczi mucip olur. Aileyi teşkil eden kadın ve erkek unsurların hukuku tabiiyetlerine malik olmaları, aile vazifelerini idareye muktedir bulunmaları lâzım edendir,” sözleriyle;  Toplumda diğer sosyal kurumlarla ilişki içinde bulunan ailenin yapısında meydana gelen bozulma ve çözülmelerin diğer kurumlarda da bozulmaya yol açacağını; bu yolla toplumun tümünde bir bozulmanın, bütünleşme problemlerinin ortaya çıkabileceğini çok güzel bir biçimde ifade etmiştir. Atatürk sadece ailenin sosyal yaşam için önemli bir kurum olduğunu belirtmekle kalmıyor, detaylı bir şekilde bu kurumun kuruluş aşamasından itibaren var olması gerekli ön şartları da belirtiyor. O’na göre, ailenin devamlı olabilmesi için kuruluşunda bazı şartlar var olmalıdır:  Atatürk’e göre: . “Evlilikte iyi bir geçimin sağlanması ve devamlı olabilmesi için var olması gereken şartlar incelenip anlaşıldıktan sonra dini, milliyeti, iyiliği, terbiyesi, ahlâkı, âdetleri farklı iki insanın birleşmelerindeki gariplik kadar dikkati çeken bir şey olmadığı kolaylıkla anlaşılıyor”. . ”Karakter ve ahlâkımıza uygun eş arayalım ve onunla evlenme şartlarını açık ve kesin olarak kararlaştıralım. Ona uymakta kusur edince onun gereğini yapalım. Kadın da böyle hareket etsin.” . Aile içinde yeterli ilgi ve şefkat görmüş, sevinç ve üzüntülerini aile fertleriyle paylaşmayı öğrenmiş, kendine güvenli, sağlıklı bir sosyalizasyon süreci ile topluma hazırlanmış bir kişinin yaşamı boyunca karşılaşabileceği sosyal problemlerle başa çıkabilmesi şüphesiz daha kolaydır.   Burada aileye, aile içinde de özellikle kültürün kuşaktan kuşağa aktarılmasında temel öğe olan kadına büyük sorumluluklar düşmektedir.   Bu nedenle de özellikle kadının iyi eğitim görmesi, aydın olması gerektiğini Atatürk şu sözleriyle vurgular:   “Kadının en büyük vazifesi analıktır. İlk terbiye verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse bu vazifenin ehemmiyeti lâyıkıyla anlaşılır. Milletimiz kuvvetli bir millet olmaya karar vermiştir. Bugünün gereklerinden biri de kadınlarımızın her hususta yükselmelerini temindir. Bu sebeple kadınlarımız da âlim ve teknik bilgi sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün tahsil derecelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlar sosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin yardımcısı ve koruyucusu olacaklardır.”   Atatürk;  Evliliğin, aile yaşamının önemini ve gerekliliğini sık, sık vurgularken bu birlikteliğin huzurlu olmasını tavsiye etmiştir. Şu sözleri de evliliğe verdiği önemi açıkça göstermektedir:  “Eşini mesut edebilecek herkes evlenmelidir… Çoluk çocuk sahibi olmalıdır… Bana bakmayınız. Bu meselede örnek İsmet Paşa’dır. Benim hayatım başka türlü düzenlenmiştir. Buna rağmen tecrübesini yaptım. Sonradan anladım ki bu iş benim başarabileceğim bir iş değilmiş.’’ (Atatürk, evliliğini takip eden yıllarda yaptığı yurt gezilerine eşini de beraberinde götürerek Türk toplumuna örnek olmak istemiştir.)  Atatürk;  Aile yaşamını sağlam temellere dayandırmak için uygulamalarını yasalarla güvence altına almıştır. 1926 yılında Medenî Kanun’da yapılan değişikliklerle erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi yasaklanıyor, böylece aile ilişkilerine düzen ve huzur kazandırılıyordu.   Ayrıca kadın Evlenme ve Miras Hukuku’nda erkekle eşit hale getiriliyor ve dinî nikâh yerine medenî nikâh şart koşularak evlilik yaşamı süresince olduğu gibi sonrasında da kadın ekonomik ve hukuksal yönden güvence altına alınıyordu. Toplumun genelinde olduğu gibi aile içinde de huzurun sağlanabilmesi için aile içi ilişkilerin de iş bölümü, karşılıklı saygı-sevgi çerçevesinde düzenlenmesi gereğinin üzerinde duran Cumhuriyet zihniyeti; Atatürk döneminde okullarda okutulan ve Atatürk’ün onayından geçen;  “Vatandaş İçin Medenî Bilgiler” kitabında şu görüşlere yer vermekte idi: Baba, ailenin reisidir. Cemiyete karşı vazife esas olmakla beraber, bir aile babası bu sıfatla bütün ömrünce karısının ve çocuklarının saadeti ile yakından alâkasını muhafaza eder. Aile ocağı babanın her ıstırabını dindirecek bir neşe ve saadet kaynağı olmalıdır. Büyük, küçük ailenin bütün azası babaya hürmet ve minnettarlık hisleriyle bağlanmalıdır.   Buna karşı baba en sıkıntılı zamanlarında karısından hürmet ve nevazişini (gönül alma) ve çocuklarından şefkatini esirgememek tahammülünü göstermelidir.  Ana, yuvanın reisidir. Aile azasından hepsi saadetini onun ince ve itinalı alâkasına borçludurlar. Türkler: ‘’Ana hakkını’’ büyük sayarlar.   Çocuklar, analarını sıcak bir hürmetle kucaklamalıdırlar. Kanun, çocuklara kendilerine hayat sebebi olan, kendilerini besleyen, büyüten, okutup yetiştiren baba ve ananın mirasına sahip olmak hakkını da vermiştir.  Bu haklar çocuklara, anaya ve babaya karşı çok derin bir vecibe de yükletir.  Baba, ana; çocuklarını hayata hazırlamayı vazife bilirler. Fakat hayata hazırlanmış çocuklar da ana, baba hakkını fedakârlıkla çalışarak ödemelidir.   Yoksa bu çağdan sonra kendini, ailesine sıkıntı veren bir yük halinde bırakmamalıdır. Bir de çocukların hayatta muvaffakiyetleri yalnız kendi şahısları için değildir, çocuklar yetiştikleri aile ocağının saadet, refah ve bilhassa şerefini yükseltmeyi birinci ve yüksek insanlık borcu bilmelidir. Cumhuriyet birden fazla kadınla evlenmek fenalığını Türk camiasından kaldırmıştır. Türkiye’de bir erkek yalnız bir kadınla evlenebilir.   Ailede kadının haysiyetini çiğneten, bu sebeple aileyi bir sevgi ve saygı yuvası halinden çıkaran birden fazla kadınla evlenmek faciası yurdumuzda artık tarihe karışmıştır. Görülmektedir ki Atatürk, sosyal yapıda çok önemli gördüğü, değer verdiği aile yapısını Medenî Kanun’la gerçek ve mantıkî kurallara bağlamıştır.   Atatürk’ün yapmaya çalıştığı, amaçladığı şey, kadını ve erkeği ile Türk ailesini sağlam ve mantıkî temellere oturtmak ve onun sosyal bütünleşmede, ülke kalkınmasında aktif rol almasını sağlamaktır. (Bk. Kaynakça-24)
"Siyaset" Diğer Yazılar