‘’Bilmez,
bilemez ki onlar vatan nedir, vatan sevdası neye denir? Kimileri kafadan
bacaklıdır! Kimileriyse dolar-avro beyinli…’’
Kıbrıs konusunun bir hayli gündem dışında
kaldığı bir süreç yaşanırken; ulusal güvenliğimizi korumak adına Suriye’nin
kuzeyinde kümelenen terör örgütlerine yönelik sınır ötesi harekâtın yapıldığı
kritik bir dönemi milletçe yaşıyoruz.
Kahraman
Mehmetçiklerimiz yağmur, kar, bora, fırtına demeden görev başında, hainler
sürüsüne dersini verir, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ordularıyla, milletiyle tek
bir yumruk olmuş, adeta yedi düvele karşı dimdik dururken;
Geçtiğimiz hafta Kıbrıs’ta yavru vatan K.K.T.C de
çok üzücü iki olay yaşandı!
Bunun ilki;
Orada
yayınlanan bir gazetenin manşetinde; 44 yıl önce adadaki Kıbrıs Türk’ünün
Rumlar tarafından topyekûn katledilmesine ramak kala; devletimizin uluslararası
yasal müdahale hakkını kullanmasıyla, adada yaşayan kardeşlerini yok olmaktan kurtaran
Mehmetçiğin, 20 Temmuz 1974’deki Barış Harekâtını da dile getirerek; T.S.K.’nın
18 Ocakta 2017 tarihinde Suriye’ye doğru başlatmış olduğu terör bölgelerini
temizleme harekâtıyla birlikte Türkiye’yi işgalci olarak suçlamasıydı..!
Diğeri ise;
7 Ocak 2018
tarihinde K.K.T.C’de yapılan milletvekili seçimlerinde Lefkoşa’dan seçilen bir
kadın milletvekilinin; K.K.T.C Meclis
kürsüsünde yaptığı milletvekili yemini sırasında, provakatif bir konuşma yaparak, adadaki ‘’Türk askerini işgalci ve tecavüzcü’’
tanımlamasıydı!
Her iki
konuda üzücüdür, yapılan suçlamalar tek kelime ile: ‘’Alçakçadır’’
Bundan 44
yıl önce adada yaşayan soydaşlarımızın hakkını, hukukunu korumak adına
Kıbrıs’ta bölük komutanı olarak görev alan, o gazi topraklara sadece kendi
birliğimden 14 şehit emanet eden, bu uzun süreçte Kıbrıs konusunun gerçeklerini
hak ve hukuk zemininde, her platformda savunan,
Kıbrıs
konusuyla ilgili kitaplar kaleme alan, güncel makaleleriyle gündemi takip eden bir
Kıbrıs Gazisi olarak, adada yaşanan utanç verici bu iki olay nedeniyle bana söz
hakkı doğmuştur.
Her iki
konuya yönelik cevabımı da; hiç eğip bükmeden vereceğim.
Öncelikle şu
hususun altını çizmek gerekirse;
20 Temmuz
1974 Barış Harekâtını, devletimizin bekası için yapılan Suriye’deki terör
operasyonunu kast ederek Türkiye’yi işgalci olarak niteleyen o gazete ve köşe
başındaki kalemşoru bunu ilk kez dile getirmiş değildir!
Daha dünkü
köşesinde tam da kişiliğine yakışır hakaretamiz cümleler kurarak yazdığı köşe
yazısı; içinde bulunduğu acınacak, pespaye duruma uygun olmuştur.
K.K.T.C’de
yaşayan herkes bu gazetenin haber karakterini çok iyi bilir! Çünkü bu gazetede
yazanlar, yazılanlar; onların hizmet ettiği görüşe, ağ babalarına uygundur.
Genelde Rum’un ağzıyla konuşurlar. Böyle olunca da onlara söylenecek yegâne şey,
Mevlana’nın şu tanımlaması olacaktır:
‘’Suskunluğum asaletimdendir.
Her lafa verilecek bir cevabım
var. Lakin bir lafa bakarım laf mı diye.
Bir de söyleyene bakarım adam mı diye?”
Gelelim ‘’Türk askerini işgalcilik ve tecavüzle’’ suçlayan Lefkoşa’dan
seçilen kadın vekile…
Bu vekile öncelikle K.K.T.C Meclisinde etmiş olduğu şu yemini
bir kez daha hatırlatalım:
“Devletin varlığını ve bağımsızlığını, yurdun ve
halkın bölünmez bütünlüğünü, halkın kayıtsız şartsız egemenliğini koruyacağıma;
hukukun üstünlüğüne, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ve Atatürk
ilkelerine bağlı kalacağıma; halkımın refah ve mutluluğu için çalışacağıma; her
yurttaşın insan haklarından ve temel hak ve özgürlüklerden yararlanması
ülküsünden ve Anayasaya bağlılıktan ayrılmayacağıma; namusum ve şerefim üzerine
ant içerim.”
Etmiş olduğu bu
yemin sonrasında kendisine iki sorum olacak:
Siz, 2013 yılında Lefkoşa
Milletvekili seçildiğinizde de başka bir provakatif eylem gerçekleştirmiş, anayasal
yemin yerine aşağıdaki yemininizi etmiştiniz:
“Kıbrıs
ülkesinde yaşayan her bireyin; Dili, dini, ırkı, doğum yeri, sınıfı, yaşı,
fiziksel durumu, cinsiyeti veya cinsel yönelimi dolayısıyla ayrımcılığa maruz
kalmaması için çalışacağıma, emeğin sömürülmediği adil ve eşit bir düzen
yaratmak için uğraşacağıma, çatışma ve şiddet kültürünün yerine barış ve uzlaşı
değerlerinin yerleşmesi için çaba göstereceğime, demokrasi, sosyal hukuk
devleti ilkeleri ve insan hak ve özgürlüklerine bağlı kalacağıma; federal bir
Kıbrıs kurma ülküsünden vazgeçmeyeceğime insanlık onurum üzerine ant içerim.”
Bu yemini ettikten sonra da; ‘bu vicdan
meselesi ama’ diyerek; anayasaya uygun
yemin metnini okumuştunuz.
Geçen yılda; sizin de görev yaptığınız
meclisinizin 15 Kasım 1983 tarihinde almış olduğu kararla ilan edilen
devletinizin 34’ncü kuruluş yıldönümü etkinliklerini de ağır sözlerle
eleştirmiş, halkınızın büyük bir çoğunluğunun coşkuyla kutladığı o gün, sosyal
medya hesabınızdan atmış olduğunuz twet’lerle yapılan törenleri, ‘’rezillik ve
kepazelik’’ diye nitelemiştiniz!
İlk sorum şu:
Siz kendinizi GKRY Meclisinde mi zannediyor,
yoksa size oy verenlere yaranacağım diye sergilediğiniz bu kabul edilmez
tavırları, söylemleri muhalefet yapmak mı sanıyorsunuz?
İkinci sorum ise; birbirine bağlı gerçeklere
yönelik:
Siz daha henüz doğmamışken; o topraklarda
yaşayan büyükleriniz kadın, çocuk, yaşlı, bebek demeden, neredeyse adada tek
bir Türk kalmayıncaya kadar; o ‘’iç içe yaşamaya can attığınız Rum
yandaşlarınızın’’ eli kanlı çeteleri tarafından katledilir, yok olmalarına
ramak kalmışken;
Bugün özgürce yaşadığınız topraklar uğruna
seve, seve hayatlarını feda eden kahraman evlatlarımızı, Türk Askerini
‘’İşgalcilikle, tecavüzle’’ suçlamak sizin ne haddinize?
Böylesine kabul edilmez bir suçlamayı yaparken
neye dayanıyorsunuz? Eliniz de nasıl bir kanıt var?
Ama bakın
ben size bu konuyla ilgili bir yanıt vereyim, hem de yaşanmış gerçeğin ta
kendisiyle:
Hani sizin ‘’tecavüzle’’ suçladığınız askerlerimiz
var ya!
İşte onlar; ‘’İşgal ettiler’’ diye suçladığınız o
topraklarda, sizlere özgürlüğe giden yolu açabilmek adına mücadele ederken:
‘’14
Ağustos 1974 gecesi ‘’Miamilya’nın’’ şimdiki adıyla Haspolat Köyü’nün hemen
dibindeki ‘’Domuz Mandıraları’’ bölgesinde toplanan Rumlara, tarihe altın
harflerle geçecek bir insanlık dersi veriyordu. O bölgede sıkışıp kalan
günlerce aç susuz dolaşan, içlerinde emzikli bebekler, hamile anneler, yaşlı
kadınlar, bastonlu dedeler bulunan tam 187 Rum’la kendi aşını suyunu paylaşıp,
emzikli bebeklere civardaki çiftliklerden süt sağıp getirmişti.’’ (Bk.
‘’Tarihten Gelen Çığlık’’ Atilla Çilingir, 2010)
Ama o
tarih ve saatte Muratağa-Atlılar-Sandallar köyünde sırf Türk oldukları için
yüzlerce masum soydaşımız, 16 günlük Selden Bebek de dâhil; Rum canileri
tarafında diri, diri toplu mezarlara gömülüyordu.
Şimdi size değil ama o feminist vicdanınıza
soruyorum:
Bu mudur tecavüz? Bu mudur işgal? Siz nasıl
oluyor da tarihe yazılan gerçekleri yok sayıyorsunuz?
Size, K.K.T.C anayasasına göre ettiğiniz
yemini bir kez daha dikkatle okumanızı, o cümlelerin ne anlama geldiğini iyice
bellemenizi öneririm.
Yok, vicdanınız
hala 2013’te ettiğiniz yemine bağlı ise; ısrarla ‘mağdur oldular, tecavüze
uğradılar, toprakları işgal edildi diyorsanız, Rum yoldaşlarınızın ağzıyla
konuşmak, onların amaçlarına uygun politika yapmak istiyorsanız’; K.K.T.C meclisinde
değil, adanın yarı buçuğunu temsil eden G.K.R.Y meclisinde görev alınız.
Hey sizler! Birleşik Kıbrıs hayalperestleri;
Orası
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti. O gazi topraklarda ayrık otu misali
davranmayınız…